Kızıl Ordunun Azerbaycan'a girişi

KIZIL ORDUNUN BAKÜ'YE GİRİŞİ

1 Kızıl Ordu Azerbaycan’da

Milyonerler, Bakü’nün  petrolcüleri, büyük  tüccarlar, sermaye sahipleri  Nevruz bayramı şenlikleri  tamamlanınca  yükte hafif, pahada ağır neleri varsa Batum’a, ya  da  Enzeli’ye kaçırdılar. Bilet fiyatları çok pahalıydı. Demiryolu istasyonunda adım atılacak yer yoktu.  İskeleler de öyle  idi.  Zenginler anbarları da doldurmuşlardı. Güvertelerde ayakta duracak yer de yoktu. Bakı proleteryası var kuvvetiyle silahlı isyana hazırlanıyordu. Maden ve fabrikalarda, atelye ve imalathanelerde, demiryolunda ve donanmada, özellikle harp gemilerinde  ve  askerler   arasında   takımlar   yaratılmıştı; tabligatçılar halk arasında yoğun faaliyet gösteriyorlardı.

27 Nisan 1920 de Azerbaycan İnkilap Komitesi acilen yardım için telsiz ile Moskova’ya V. İ. Lenin’e müracaat etti. Başvuruda denildi ki,  Baku  proletaryası  isyan  ederek  Müsavat  hükumetini  yıkmıştır.  İnkilap Komitesi  Rusya  Sovyet Cumhuriyeti  hükumetine  kardeşlik  ittifakı bağlamayı teklif eder. Harici ve dahili karşı devrimin birleşmiş kuvvetlerine karşı öz gücü ila direniş göstermeye imkanı olmayan İnkilap Komitesi yardım için derhal Kızıl Ordu kuvvetlerinin gönderilmesini rica eder.

Azerbaycanlı Bolşeviklerin silahlı birlikleri 27 Nisan 1920’de sabah erkenden Bakü’de ve çevresinde önemli bölgeleri ele geçirmeye başladılar. Hapisteki Dadaş Bünyadzade, Rahim Hüseynov, Kasım İsmayılov ve diğer Bolşevikleri serbest bıraktılar.  Azerbaycan Komünist (Bolşevik) Partisi Merkezi Komitesi ve Kafkas Diyar Komitesi Bakü bürosu iktidarı teslim etmesi için Azerbaycan parlamentosuna ültimatom verdi. 11. Kızıl Ordu birlikleri de aynı gün saat 12:05’te  Dağıstan’dan Azerbaycan topraklarına girdiler. Zırhlı tren ve piyadeler Bakü’ya ulaştılar. Gece yarısında, henüz oluşmamış Sovyet Azerbaycanının Kızıl Donanma komutanı Çingiz Ildırım’ın imzasıyla Azerbaycan hükümetine ve parlamentosuna ültimatom verildi: “Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kızıl Donanması size hakimiyeti derhal yoldaş Neriman Nerimanov’un başkanlığındaki Sovyet işçi ve köylü hükümetine vermenizi talep ediyor. Bu durumda Kızıl Donanma milliyetine bakılmaksızın Bakü şehrinde istikrar ve barışı sağlayacağına güvence verir. Mektup alındıktan sonra 2 (iki) saat içinde yanıt verilecektir. Aksi durumda ateş açılacaktır“.

Müsavat hükümetinin başbakanı Nesibbey Yusufbeyov, Harbiye Nazırı   Mehmandarov’a   sorar:   “Müsavat   ordusu   düşmana karşı gelebilir mi?” Harbiye Nazırı Samedbey soruya soruyla yanıt verir: “Siz hangi düşmandan bahsedersiniz?” Ve kendisi yanıt verir: “Eğer Daşnakları ve Menşevikleri kasdediyorsanız, bunu ümit etmek olur, lakin Kızıl Orduyu nazarda tutuyorsanız, bu manasızdır, sayın başnazır. Onlara karşı bir an bile gücümüz yetmez! Biz Bolşeviklerle döğüşmeyeceğiz!“. Sonraları General Samedbey Mehmandarov Sovyet hükumetinin Bakü’de açtığı askeri okulda ders vermiş, Moskova’da Kızıl Ordu komutanı olmuştur.

Halil (Kut) Paşa, kurucuları arasında bulunduğu Türk Komünist Fırkası namına 27 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan halkına: “Kızıl Ordu Azerbaycan askeri tarafından mukavemet görmeden Amori, Kaçmaz, Çarhı istasyonlarını kimse karşı durmadığı için ileri yürüyüşüne devam etmektedir. Kan dökülmemiştir. Diğer yerlerde karşı durmak faydasız, kan dökülmesine sebep olur. Esasen Kızıl Orduya, Azerbaycan halkının müstakil Azerbaycan Cumhuriyeti hükümet edecektir. Lüzumsuz telaş ve endişeye mahal yoktur. Her tarafta sakin oturmak lazımdır. Müslüman düşmanı olan Antanta’ya Müslümanların Sovyet Rusya Kızıl Ordu arasında kan dökülmesini istiyor. Bunların altında İngiliz’lerin ne kadar Müslümanları olduğunu İstanbul’un  ve İzmir’in kanlı hadiseleri gösteriyor…” diye beyanda bulunmuştur. Görüldüğü gibi verilen söz ve beklenti Azerbaycan’ın Sovyetler Birliği içerisinde bağımsız olacağıydı.

27 Nisanda parlamentonun son oturumuna Mehmet Emin Resulzade başkanlık etti. O sırada Cengiz Yıldırımın kumandası altında limandaki 7 adet harp gemisi üç renkli ay ve sekiz köşeli yıldızlı Azerbaycan Bayrakları yerine kızıl Sovyet Azerbaycanı bayrağını çekerek top namlularını Meclis binasına yöneltmişlerdi. Keskin tartışmalar sırasında sosyalistler ve onlara yakın olan gruplar hakimiyetin Bolşeviklere teslim edilmesine dair talebe katıldılar. O akşam M. E. Resulzade şöyle diyordu: “Bu ültimatomu kabul etmek ve Bolşeviklere teslim olmak için hiçbir zaruret yok. Biz bu ültimatomu nefretle reddediyoruz… Bu meclis bağımsızlığımızı göz bebeği gibi korumaya yemin etmiştir. Eğer bu ültimatomu kabul ederse o zaman bu, hakimiyeti kendini dost olarak gösteren düşmana teslim etmek olacaktır” Bu konuşma Tarih Bilimci Prof. Dr. Cemil Hasanlı’nın “Nisan 1920 darbesi ve Azerbaycan demokratik Cumhuriyetinin düşmesi” makalesinden alınmıştır.  Resulzade’nin toplantıda ayrıca şunları söylediği de iddia edilmektedir: “Sınırlarımızı aşan ordunun başında Necati adında bir Türk komutanı olduğunu söylüyorlar Rusya’dan gelen bu saldırgan ordunun Türkiye’yi yaşam ve ölüm mücadelesinde kurtarma yolunda olduğunu düşünüyorum. Kardeşler! Türkiye Azerbaycan’ın kurtarıcısı. Ülkemizin amaçlarını destekleyen saygıdeğer bir ülkedir. Onun kurtuluşuna giden güçlere katılmaktan memnunluk duyacağız. Bu gücün özgürlüğümüze, bağımsızlığımıza zarar vermemesi koşuluyla. Ancak kardeşler rızamız olmadan sınırlarımızı geçen kuvvet dostumuz değil, düşmanımızdır. İşittiğimiz propaganda bir düşmanın propagandasıdır. Onlar bizi aldatıyorlar. Bu bir yalan. Buraya gelen güçler bir Rus ordusudur. İstedikleri şey 1914’teki sınırları yeniden tesis etmektir“.  Cemil Hasanlı’nın makalesinde bu bölüm yoktur. Olmamasının nedeni ya Resulzade bunları söylemediği ya da bu sözler, Resulzade’nin de belirttiği gibi, sadece söylentiye dayandığı içindir. Zira Azerbaycan’a giren 100 bin mevcutlu Kızılordu’nun başında Necati adlı bir Türk komutanın olması mümkün değildir. Elbette’ki çeşitli etniklerden oluşan Kızılordu içinde Türk soylu subaylar ve askerler de vardı. Sayısı çok fazla olmayan bu güçler yazımızda da belirtildiği gibi Kızıl Ordu bünyesinde Ağustos 1920’de Halil Kut Paşa komutasında Kazım Karabekir Paşa ile Doğu Harekatının bir bölümünde birlikte hareket etmişlerdir.

Mehmet Emin Resulzade ve diğerlerinin itirazlarına rağmen parlamento saat 23’de hakimiyetin barışçıl yoldan Bolşeviklere teslim edilmesine dair “Azerbaycan Meclisi bugünden itibaren  faaliyetine son verir ve Müsavat hükümeti bütün hakimiyeti   doktor   Neriman   Nerimanov’un  başkanlığı   altında   kurulmuş Azerbaycan devrimi komitesine teslim eder” şeklinde karar aldı. Hükümet faaliyetine son verdi. O zamana dek Bakü’deki tüm anahtar mevziler, hükümet binaları ve önemli tesisler ZATEN işgal edilmişti. Askeri donanma bütünlükle, ordunun bir bölümü, demiryolu, posta, telegraf, telsiz artık Bolşeviklerin elinde idi. Yani teslim edecek birşey kalmamıştı. M.E. Resulzade bu konuda şöyle yazıyordu: “Maalesef biz ‘Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez’ ilkesini unutmuştuk. Kendi canımız ve malımızdan korkarak biz bağımsızlık bayrağını bir parça kırmızı kumaşa değiştik.”

Oylama sonucunda parlamento, hakimiyetin Neriman Nerimov başkanlığındaki Azerbaycan Komünist (Bolşevik) Partisi Geçici Devrim Komitesine verilmesine dair oy çokluğuyla karar aldı. Daha sonra 27 Nisan beyannamesi olarak adlandırılan aşağıdaki metin kabul edildi: “Sizin 27 Nisan tarihli mektubunuzu müzakere ederek, mevcut durumu göz önünde bulundurarak ve aşağıdaki hususlarla ilgili tekliflerinizin seçtiğimiz komisyonca dikkate alındığını ifade ederek Azerbaycan parlamentosu oy çokluğuyla iktidarı aşağıdaki şartlara uymayı vadeden Müslüman komünistlere devredilmesine dair karar almıştır.

1. Sovyet hakimiyeti tarafından yönetilecek Azerbaycan’ın tam bağımsızlığı korunacaktır;  

2. Azerbaycan komünistleri tarafından oluşturulan hükümet geçici bir birim olacaktır.  

3. Azerbaycan’ın nihai yönetim biçimi her hangi bir dış baskıdan bağımsız olarak Azerbaycan’ın yüksek yasama erki olarak işçi, köylü ve askeri vekiller Sovyeti tarafından belirlenecektir.  

4. Hükümet kurumlarındaki tüm memurlar görevlerine devam edecekler, sadece üst düzey makamların yöneticileri değiştirilecektir;  

5. Yeni oluşturulan komünist hükümet, hükümet ve parlamento üyelerinin can ve mal dokunulmazlıklarını güvence altına alacaktır;  

6. Kızıl Ordunun Bakü’ye girmesine müsaade etmeyecektir;  

7. Yeni hükümet kaynağı nereden gelirse gelsin, Azerbaycan’ın bağımsızlığına karşı yönelmiş tüm dış güçlere karşı mücadelede kesin önlemler alacak ve elinde bulunan her türlü araçları kullanacaktır.”

Meclisin 27 Nisan beyannamesindeki şartlarından 6. maddeye aykırı olarak Kızıl Ordu o gece yarısından sonra yani 28 Nisan 1920’de Bakü’ye girdi. Mayıs ayının ortasına kadar Nahçıvan dışında geri kalan Azerbaycan topraklarını işgal ettiler.    

Halkın işçi tabakaları ve liberal bölümü bu hakimiyeti genelde kabul etti ve destekledi. Harbiye Nazırlığına vekalet eden Generel Aliağa Şıxlinski vuruşmanın mümkünsüz olduğu gerekçesiyle mayınlanmış köprülerin havaya uçurulmasına izin vermediği için yeni Sovyet hükümeti diğerlerinden farklı olarak kendisine dokunmadı.

Yeni yönetim  27 Nisan Beyannamesin 4. ve 5. maddesine aykırı olarak Azerbaycan Halk Cephesinin liderlerini, önde gelen temsilcilerini, Azerbaycan Ordusunun Savunma Bakanlığı memurlarını hapse attı. Çoğu da Nargin Adasında kurşuna dizildiler. Bolşevikler hakimiyeti ele alırken verdikleri söze sadık kalmamış, siyasi rakiplerine karşı tolerans göstermemişlerdi.

XI. Kızıl Ordu komutanlığı tren garında. Bakü. 28 Nisan 1920. Arka planda Kızıl Ordunun zırhlı treni görülmektedir

2 Kızıl Ordu’ya direniş

Kızıl Ordu Azerbaycan’ın her yerinde Bakü’de olduğu gibi karşılanmadı. 24-31 Mayıs’da Gence’de, 5-15 Haziran’da Şuşa-Karabağda, 9-20 Haziran’da Zagatala’da ve Lenkeran’da direnişle karşılaştı. Gagatlı rayonu (ilçesi) isyan ederek Bolşevikleri kovmayı başardı. Gence ve Karabağ’daki direnişe Osmanlı Ordusundan kalan subaylar, Nuri Paşa ve General Zeynalov katıldı.  Ancak, direnişin sosyal destekleri güçlü değildi.

Yönetimin Bolşeviklere verilmesi sırasında verilen vaatlerin aksine hareket edilmesi, ahde vefaya uyulmaması ve  Gence’de yoğun tutuklamalar sonunda isyana sebep olmuştu. Tuğgeneral Cevad Bey Memmedağa oğlu Şıhlinski, General Muhammed Mirza Kaçar, albay (polkovnik) Cahangir bey Kazımbeyli,  Teymur bey Novruzov direnişe önderlik yaptılar. O sırada Kızıl Ordunun 20 tümeninin bazı bölümleri Gence’deydi.

24-25 Mayıs gecesi Gence’de 350 asker isyan edip iki üç saat içinde, kentin Türk mahallelerinde bulunan 1200 kadar Rus er ve subaylarının silahlarını almayı başardılar ve kentin önemli yerlerini ele geçirdiler. İsyanın yayılması üzerine Kızıl Ordunun 179. alayı ve 20. tümenin süvari taburu Genceye sevkedildi. İki gün sonra Zaqatala bölgesindeki Kızıl Ordu 18-ci süvari tümeni de Gence etrafına yerleştirildi. Kızıl Ordu, mahalli Ermeniler ve Rus Bolşeviklerle birleşip, kenti kuşatıp 29 Mayıs’ta bombardımana başladılar. Gence etrafındaki Zeylik köyünden 140, Çardaqlı’dan 150, Badakend’den 40 Ermeni Taşnak Bolşevik kuvvetlerine katılmıştı. 30 Mayısta Gencede Kızıl Ordunun 5 piyade, 6 süvari alayı, 7 seçkin bölüğü, 57 adet topu ve 2 zırhlı otomobili vardı. 31 Mayıs’ta kente girip Türk halkını katlettiler. Rusların eliyle ve yardımı ile Ermeniler de Gence Türklerini katledip öçlerini ve kinlerini kustular. Çoğu çocuk, kadın, elden ve ayaktan kesilmiş ihtiyarlar olmak üzere 5000 den fazla sivil, 4000’den fazla asker öldürüldü. Evler tamamen yıkıldı, ören yerine çevrildi. Eşyalar yağma edildi.  Güzelim Gence kenti mezarlığa döndü.  1916-17 yıllarında 60291 olarak tesbit edilmiş olan Gence’nin nüfusu yarıya indi. Kadınlar namuslarını korumak ve kaçabilmek için, şiddetli yağışlardan taşan Kuşkara çayına, bebekleriyle atlayıp boğuldular. Bakü’deki 1918 yılı Martının acı olayı bu kez  Gence’ de tekrarlanmış oldu.

Kızılordu, Ermenistan ve Gürcistan sınırında bulunan kuvvetlerini geri getirerek Gence’den sonra diğer yörelerdeki direnişleri de bastırdı. Azerbaycan Süvari Alayı  bir batarya ve dört makineli tüfekle beraber İran üzerinden Erzurum’a sonra da  Nahçıvan Müfrezesi’ne katıldı. Cevad Bey Memmedağa oğlu Şıhlinski ise İran’a göç etti, Kaçar ordusuna dahil oldu.

3 Nargin adası

Azerbaycan Türk halkının bu isyanlarından dolayı Bakü’deki tüm Azerbaycan Türkü paşaları, albayları ve diğer subaylar hapse atılıp Hazar Denizinde Bakü’ye yakın çorak Nargin Adası’na esir kampına gönderildiler. Bazıları kurşuna dizildi, bazıları Sibirya’ya sürüldü, bazıları ise kaçmaya mecbur kaldı. Bolşevikler, aralarında Tuğgeneral Habib bey Hacı Yusuf oğlu Salimov (Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk askeri Bakanı), Tuğgeneral Emir Kazım Kaçar, Tuğgeneral İbrahim ağa Usubov, General Mehmet bey Sulkeviç, Tuğgeneral Abdulhamid bey Şerifbey oğlu Kaytabaşı, Tuğgeneral Murad Geraybey oğlu Tlehas (Çerkez olan Murat Bey 1918 yılında Azerbaycan’a gönüllü olarak gelmişti), Tuğgeneral Eliyar bey Mehdi oğlu Haşımbeyov olmak üzere on iki Azerbaycanlı general ve subayı ile 16 Haziran 1920 gecesi Nargin adasında kurşuna dizildiler. 1920 yılında Azerbaycan Milli Ordusu’nda ortadan kaldırılanların sayısı 12 general, 27 albay-yarbay, 46 yüzbaşı-kurmay yüzbaşı-poruçik (teğmen), 148 podporuçik (asteğmen)-uzman çavuş, 266 diğer rütbeli askeri hizmetli olarak verilmektedir.

I. Dünya Savaşı esnasında Türk askeri ve sivil esirler için bir cehennemi andıran Nargin adası, savaşın sona erip Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesini imzalaması, Türk Birliklerinin Bakü’den çekilmesinden ve Azerbaycan’ın Bolşevikleştirilmesinden sonra bu sefer de Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele etmiş aydınların, Azerbaycan’da kalmış ve Bolşevikler tarafından tutuklanmış Türk subaylarının hapsedildiği ve öldürüldüğü bir yer oldu.

28 Nisan 1920’den Ağustos 1921 yılına dek Azerbaycan’da 48 bin kişi Bolşevik terörünün kurbanı oldu. 1924 yılına kadar Nargin adası Sovyet rejimine muhalif Azerbaycan Türklerinin hapishanesi olmaya devam etti.

Azerbaycan’ın işgal edileceğinin anlaşılmasıyla 1919 yılı sonunda İngiliz ve diğer müttefik askerler Azerbaycan’ı terketmişlerdi. İşgal üzerine Dış İşleri Bakanı Feteli Han Hoyski ve son başbakan Yusufbeyli Nasib Bey Gürcistan’a gittiler. H.B. Ağayev ile Hoyski Tiflis’te, Behbudağa Cavanşir Malta adasında Ermeniler tarafından öldürüldüler. Devlet Başkanı Mehmet Emin Resulzade önce Bakü’de hapse atıldı, sonra Stalin’in tesadüfen haberdar olması üzerine trenle Moskova’ya götürüldü,  1922 yılında Finlandiya’ya, oradan da Türkiye’ye geçti.

Bu arada eminim ki Stalin’in neden Resulzade’yi kurtardığı anlaşılamamıştır? Bunun cevabının Resulzadenin de Stalin’i Çar Rusyasının ölüm hapishanesinden kurtardığı pek bilinmemiş olmasında aramak gerek.

Resulzade özellikle Türkiye’ye geçtikten sonra Rus sosyal-demokratlarının asıl niyetlerinin Marksizmin nazarda tutulduğu komünizmi kurmak değil, Çar Rusyasının yerine yeni bir imparatorluk yaratmak olduğunu açık şekilde yazılarında ifade ediyordu. Bu ise Rus sosyal-demokratlarının nazarında hıyanet idi ve onlar defalarca Resulzadeyi hıyanet etmekle itham etmişlerdi. Resulzade, Ağaoğlu, Topçubaşov, Hüseyinzade, Xoyski ve başkaları hakkında «satılmış», «hıyanetkar», «Panislamist», «İranperest», «Osmanlıperest», «Vatanı koyup kaçanlar» v.s. ifadelere rast geliniyordu. Mesela, Resulzadeyi ve Xoyskiyi Revanı Ermenistana vermekle, Ağaoğlunu Azerbaycanı vaktiyle Türkiyeyle birleşmekle, Hüseyinzadeyi Azerbaycan dilini değil, Türkiye Türkçesini müdafaa etmekle v.s. itham edenler vardı.

Avrupa’daki Azerbaycanlı delegeler 28 Nisanda Müttefik devletlerin Yüksek konseyine, İtalyan hükümetine, Roma’daki yabancı elçilere nota vererek Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığa kavuşacağına ümit ettiklerini bildirdiler. Fakat tüm bunlar hiçbir sonuç vermedi. Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgaline Antant (İtilaf) ülkeleri kayıtsız kaldılar.

nargin

Nargin Adası

Sovyet Rusya’sının askeri gemileri Bakü limanında. Mayıs 1920

Ancak bu insanlık dışı katliamlar, zulümler 1990 dan sonra bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Cumhuriyetinde “Mart Kırgını“, Rusların “20 Yanvar” (Ocak) katliamı gibi geçmiş benzeri olaylar ve soykırımlar ile birlikte gündeme getirilemiyor, diğerleri gibi yurt çapında özel gün olarak her yıl anılamıyor. Bunun sebebi öldürülenlerin kayıtlarının tutulmaması, Bolşeviklerin sansürü ve ilgili belgeleri yok etmesidir. Defterler ancak 1937 yılında komisyon kurulmasıyla açılabilmiş ancak geriye pek birşey kalmadığı görülmüş, tek yanlı olarak Bolşeviklerin hatıralarına dayanılarak çatışmalarda ölen Ruslarla ilgili bilgi toplanmıştır. Bu nedenlerle Kızıl Ordu’ya karşı isyanlarla ilgili eldeki bilgilerde de, ölenlerin sayısı gibi birçok çelişkiler bulunmaktadır.

Kaynaklar: Topluca ilgili yazı dizimizde https://bpakman.blogspot.com/p/blog-page_28.html


Bülent Pakman. Ocak 2015. Son güncelleme Mart 2021. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntılanamaz, yayımlanamaz.

Facebook Widgets

IMG_2654Bülent Pakman kimdir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder