Ilımlı İslam _ Dinler Arası Diyalog

ILIMLI İSLAM

Hıristiyan âleminde iki önemli kilise kavramı vardır. Bir tanesi bildiğimiz kiliseler, ikincisi “Invisible Church” dediğimiz göze gözükmeyen kilisedir. Yani somut ve mevcut bir dünya olarak göremediğimiz bir türden kilise var. Protestanlar tarafından kurulmuş olan bu kilise der ki; Şahısların Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez. Oldukları yerde oldukları gibi kalsınlar. Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler. Yani Müslüman gibi düşünemesin, Hıristiyan gibi düşünsün ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın, özetle "BİZE UYSUNLAR".  İstedikleri müslümanların ılımlı olması.


Ilımlı İslam diğer sayfalarımızda ayrıntılarla anlatmaya çalıştığımız Haçlıların Siyonist işbirliği ile İslamı pasifize etmek Hıristiyanlaştırmak planının önemli bir bölümünü teşkil eder. "Dinler Arası Diyalog" yutturmacası altında Ilımlı İslam planı yatmaktadır. Yazımızın sonunda bu konuya tekrar döneceğiz.


DİNLER ARASI DİYALOG


Dinler Arası Diyalog faaliyetleri, kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten, yukarıda açıkladığımız İnvisible Church cemaati organizasyonuyla yaptırılmaktadır. Haçlıların bütün amaçları, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Hz. İsa’nın sevgisini ve İsa’nın sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu nedenle Dinler Arası Diyalog ve onun Müslüman dünyası içerisindeki "Truva Atı" olan Ilımlı İslam da, Kilisenin İncil’i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır. Bunların derdi Müslüman Camianın Kur'an mümini olmasını engellemek ve ehli haç pazarına malzeme üretmektir.


200 yıldan bu yana Papalık Ortadoğu ve Asya’da misyoner faaliyetler yürütmeyi Redemptoris Mission - Kurtarıcı Misyon olarak görmektedir. Papaz Maurizio Garzoni 1768 yılında Papalık tarafından Diyarbakır’a gönderilmiş ve tam 18 sene burada yaşamış ve 1787 de, tarihte ilk olarak Roma’da İtalyanca Kürt Dili ve Grameri adlı kitabı yazmıştır. Kürtçülük, Vatikan’ın talimatıyla o zamandan beri başımızın belasıdır.


II. Vatikan Konsili’nin Ad Gentes - Kilisenin misyonerlik hakkındaki Konsil kararının ikinci bölümünde diyalogun misyonerlik olduğu açıkça belirtiliyor. Kararı özetleyen iki Cizvit papaz J. Neuner ve J. Dupuis şöyle diyorlar: “İkinci bölüm misyonerlik çalışmasıyla ilgilidir. (10-18. cümleler) Bir yandan diyalog (11) ve yardım (charity) sunumu vasıtasıyla (12), diğer yandan da İncil’i vaaz etme aracılığıyla Tanrı’nın halkını bir araya getiren incilleştirmeyi (13-14) Hıristiyan şehadeti ile sentezlemeyi amaçlamaktır. Zaten misyonerlik vasıtası olan birincisi (diyalog), ikincisine (İncilleştirmeye) götürür".


Zamanla “Kurtarıcı Misyon” geliştirilmiş ve 1991 yılında Papa 2. Paul’ün yayınladığı bir genelge ile son şeklini almıştır. Genelge aynen şu ifadeyi içermektedir;
Dinler Arası Diyalog, Kilisenin bütün insanları Kilise’ye döndürme misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir…”


Kilisenin yayın organı “Bulletin” de Pietre Rossano imzalı yazıda;
Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil’i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih’in sevgisini ve Mesih’in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilisenin İncili yayma misyonu çerçevesinde yer alır..


Hıristiyan olmayanlar sekreteryasının başkanı Kardinal Francis Arinze;
Papa 6. Paul’un vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinlerarası diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir..”  (Bulletin, 59/XX-2,1985,124)


Aslında Diyalog masaldan başka birşey değil. Hıristiyan dünyası bir taraftan Diyalog derken diğer taraftan sınır tanımadan insan­lığa karşı kışkırtıcı yayınlar yapmakta ve baş düşman ilan ettik­leri İslamiyet’i yeryüzünden sileceklerini bağıra çağıra haykırmaktadırlar. Mesela 2002′de yayınlanan “War on Terror/Unfolding Bible Prophecy” yazarı, Grant R. Jeffrey adlı bir Evanjelist pa­paz kitapta bakın neler yazmış: Bu kitabı yazmaktaki amacım, yakında dönecek olan İsa Mesih’in Ortadoğu ile ilgili kehanetlerinin bizim neslimizin döneminde gerçekleşeceğini göstermektir. Korkunç İslami terö­rün (terrible İslamic terrorist attacks) saldırıları konusunda siz­leri bilgilendirmektir. Tüm Batı dünyasının Hıristiyanlarını, İs­rail’in Yahudilerini ve yumuşak başlı ve bizimle uyumlu Müs­lüman hükümetleri yok etmeyi planlamış olan İslamcı terörist­lere karşı topyekûn bir savaş başlatmalıyız. Kutsal Kitap’ta yaz­dığına göre (Jev. 50-51) Babil (bugünkü Bağdat) en kısa zaman­da yerle bir edilecektir. Bu kehanet çok yakında gerçekleşebi­lir.


Yıllardır ABD’de 107 dekarlık bir  çiftlikte, 7 adet villada, yüzlerce müridiyle,  CIA korumasında  “Çan sesini, ezan sesine”  tercih ederek mutlu bir şekilde yaşayan Fethullah Gülen  üç dinin Mısır-Sina’da, Kudüs’te ve Mekke-Medine’de doğduğu yerlerin ve halklarının temsilciliğini üstlenmeyi, Papalık Konseyi’nin Dinlerarası Diyalog misyonunun bir parçası olmayı, buna hizmet etmeyi Papa'dan bakın nasıl talep etmiş:


Pek muhterem Papa cenapları, Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamlar getirdik….


Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.” (Fethullah Gülen’in Papa’ya 9.2.1998 tarihli mektubundan. Zaman, “Dünya Barışı İçin” adlı M. Erişen ve M. Ermek’in haberi, 10 Şubat 1998)


II. Vatikan Konsili’nin Misyonerlikle ilgili Ad Gentes Divinitus adlı kararında misyon şöyle tanımlanıyor: “Kilise tarafından gönderilen İncil öğreticilerinin yükümlülükleri ve bütün dünyaya giderek İncil’i vaaz etme vazifesini yüklenerek henüz Mesih’e inanmamış halklar arasında Kilise’yi yerleştirmeleri, genel olarak misyon diye adlandırılır."


Washington’daki  Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü (MEMRI)  Türkiye uzmanı Rachel Sharon-Krespin  tarafından kaleme alınan “Fethullah Gülen’in Büyük İhtirası” başlıklı makalede (Tamamını okumak için lütfen TIKLAYIN) Gülen hareketinin Türkiye’de polis gücü, ordu ve yargı kurumlarına sızdığı ve AKP ile birlikte Türk toplumunu Ilımlı İslamlaştırmaya çalıştıkları analizine yer verildi. Makalede AKP’nin ve cemaatin  “bürokrasiyi ele geçirerek Türkiye’nin temel kimliğini değiştirdiği” ifade edilerek “Türkiye artık AKP’nin 2002 de devraldığı  laik ve demokratik ülke değil” deniliyor…  Aynı makalede “Bugün, Gülen ve taraftarları yalnızca hükümeti etkilemeyi değil aynı zamanda hükümetin kendisi olmaya çalışıyorlar” ifadeleri kullanılıyor. 12 Haziran seçimleri bu görüşü doğrulamış, yeni kabineye girecek Fethullahçı Bakanlar önceden belirlenmiştir. Gülen'in medya, bürokrasi, üniversite, yargı, güvenlik ve istihbarat kurumları, iş dernekleri, sendikalar, sivil toplum  örgütleri arasında yandaşları bulunduğu ve  daha önce hiç kimsenin Türk Toplumunu bu denli temelinden değiştirmeyi hedefleyen bir hareket başlatmadığı da ifade ediliyor. Fethullah Gülen'in bu hareketi nasıl planladığını okumak için LÜTFEN TIKLAYIN.


Aşağıdaki videoda Fethullah GülenAynı zamanda semavi dinlerle başlayarak Musevilik gibi, Hıristiyanlık gibi, Müslümanlık gibi... Bunlar 3 büyük din olarak sayılıyor. Gerçi Budizmde de var. Bir ahlak dini o. Şimdilerde semavi dinler olarak bilinenler bu dinler.

Bunlar arasında bir uzlaşma başlatılırsa merkez de böyle başlamış olur. Bu daha da geniş bir açı şeklinde kendisini hissettirebilir zannediyorum. Bu işin içine Budizm de girebilir, Brahmanizm de girebilir hatta ateistler de girebilirler. Tarihten kalma Anemistler de girebilirler. Önemli olan esas böyle bir açılımı gerçekleştirmektir. Bunu siz ilk adım sayabilirsiniz, ilk basamağı sayabilirsiniz. Merkezde böyle küçük bir açı küçük görünebilir fakat vaat ettiği şeyler itibariyle muhit hattında kocaman bir açı haline gelebilir. Ben öyle bir açı haline geleceğini inanıyorum."

Bu yeni oluşum için niçin Hıristiyanlık kullanılmaktadır?
Ortaçağ’da kilisenin konumlandığı pozisyonu incelediğimizde, bugün ortaya çıkarılmaya çalışılan “Din Muhalefetinin”  de kökünü oluşturan süreci  yarattığını görürüz. Kilise, feodal ağalık ile işbirliği içerisinde; sömürü ve zulmün bayraktarlığını yapmıştır. Ayrıca İslam’ın ve Kuran’ın reddettiği “Ruhban Sınıfını” dayatmak suretiyle “sınıflı ve kategorik toplum” düşüncesinin yaygınlaşmasında etkin rol oynamıştır. Hıristiyanlık, kapitalizmin reel politikalarına icazet veren, en ileri bir afyon dindir.
Küresel Çete, işte bu yüzden kendisine muhalif olabilecek dinleri, başta İslam olmak üzere bu kazanda kaynatıp, eritmek istemektedir.


AKP + ABD + Fethullan Gülen niçin “Gerçek İslam’a”  karşıdırlar?


1. İslam’da Ruhban sınıfı yoktur ve eğer türerse tek amacının kenz (Arapça: mal toplamak, yığmak) olduğu ilan edilir.


"Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula. Gün olur, cehennem ateşinde onların üzerine lav dökülür de bununla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanır: "İşte egolarınız için yığdıklarınız. Hadi tadın biriktirmiş olduklarınızı!" (Tevbe 34-35)


Saray yavrusu evlerde oturan, Holding sahibi, zırhlı arabalarda dolaşan, Bankaları, Medya kuruluşları, özel kasabaları olan tarikat,  cemaat liderleri ve din tüccarları  bunun için AKP’yi destekliyor. İslam dini bu tip şarlatanlara asla izin vermez. Çünkü Allah ile kul arasına kimse giremez, Hz Peygamber bile giremez. Onun görevi sadece tebliğdir, gerisi Allah ile kul arasındadır.


2. Emevi - Abbasi - Vahabi  ihanetlerinden arınmış İslam, yani “Orijinal İslam” sömürüye, din üzerinden insanların aldatılmasına ve inananların dolandırılmasına şiddetle karşıdır.


Küresel sermayenin çoğunluğunu kontrol eden bu çetenin, İslam gibi bir tehlikeyi (!) bertaraf etmek için, kendisiyle çelişmeyen, aksine kendilerine onay veren “Şirk Dinciklerinin” kazanında İslam’ı eritme gayesi, onlar için  normal ve anlaşılabilir bir gayedir. Peki bizler, dinimiz İslam’ın bazılarının zenginleşmesi, iktidarlarını sürdürmeleri ve Allah’ı kandırmak için kullanıldığını anlayabiliyor muyuz? Bu alçakça kötülüğü yapanları tanıyor muyuz?...


İşte “Dinler Arası Diyalog” düşüncesinin ekonomi-politik analizi budur.


Gelelim işin Teolojik/Dinsel yönüne;


Bazıları “Üç dinden herhangi bir dine inanmak yeterlidir. Mühim olan, kelime-i tevhid inancıdır. Hz. Muhammed’i kabul ve tasdik etmek bir şart olmayıp, bir kemal mertebesidir” diyorlar. Bir kısım zümre de  “Ehli Kitap ile amentüde ittifak halindeyiz” şeklinde konuşuyorlar. (Ahmet Şahin- Zaman- 14.04.2000).


Fethullah Gülen Fasıldan Fasıla adlı kitabında; “Herkes Kelime-i Tevhid esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah edilmelidir. Hatta Kelime-i Tevhidin son bölümünü, yani “Muhammed Allahın Resulüdür” kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakılmalıdır” (Küresel Barışa Doğru. Sh. 131). Gülen'in demek istediği: Hz. Muhammed'e iman etmek şart değil, Allah'a inanmak yeter.


Bunun yaygınlaşmasıyla dinler arasında hiçbir fark kalmayacağı aşikar. Ancak bu gerçekleşirken diğer din mensupları inançlarını aynen koruyacaklar, müslümanlar ise inançlarını değiştirecek ve diğer dinlere yaklaştıracak.


“Dinler Arası Diyalog” safsatasıyla İslam’ı yozlaştırmak isteyenlerin Hazreti Peygamber’i  unutturmak istemesinin bir amacı da şu: Hz. Muhammed; “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” anlayışının, bölüşümün-paylaşmanın ta kendisidir. Bu ise kendini Sultan-Padişah görenlerin, servetleri karanlık olanların ve din tüccarlarının sonu demektir. Allah ile aldatmanın sonunu getiren soluktur, nefestir.
İşte bu yüzden, küresel çete ve ortakları tarafından  hem Hazreti Peygamber unutturulmak istenmekte, hem de “Dinler Arası Diyalog” oyunu adı altında dinimiz İslam yok edilmek istenmektedir.


Gülen bir taraftan da Kur'an'ın hadislere ihtiyacı olduğunu söyleyerek Kur'an'ın yetersizliğini ima ediyor. Gülen'e göre Kur'an'ın hadislere gerek olmadan da yeterli olduğuna inanmak sapıklık. Hz. Muhammed şart değilse, Kur'an yetersizse İslam'a ne gerek kalıyor? İşte empoze edilmek istenen bu. Mesela İslam'la arasında fark yok, Hıristiyan da olunabilir. Gülen'in bu konudaki vaazlarını kendi web sitesinden dinlemeye devam edelim:


"...Hz. İsa gibi, bizim nazarımızda ülü'l-azm, yani tarih boyu gelmiş peygamberler arasında en büyük beş peygamberden biri olan bir zatın ardından gitmek, onu takip etmek, yapılabilecek en güzel şeylerdendir...onun mesajında öne çıkan maneviyat, ruhaniyet, haramlardan azamî kaçınma, azamî takva, zühd, anne-babaya tam iyilik, tıb, yani insanların maddî-manevî hayatlarını kurtarma ilmi ve gayreti, helâl yollardan kazanıp, kazançta haram yollara asla tevessül etmeme, insanlarla tam diyalog, hoşgörü, kavgadan-savaşlardan-çatışmalardan kaçınma, dost-düşman herkese iyilikte bulunma gibi hususlar, bugün din ve insanlığa hizmet adına en fazla öne çıkarılması gereken ve kendilerine en fazla önem atfedilmesi gereken hususlardır ki, Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Âhir Zaman'da, yani bu dönemde bir başka peygamberin değil, onun yeniden yeryüzüne geleceğini beyan buyurmuştur. Öyle ise, bu temel noktalarda sürekli diyalog ve işbirliğimiz, üzerimizde kaçınılmaz bir borç olmaktadır....Hz. İsa'ya, Hz. Musa'ya, Hz. Davud'a, Hz, Süleyman'a, Hz. İbrahim'e, kısaca herhangi bir peygambere, bunun gibi İncil'e, Tevrat'a, Zebur'a inanmayan bir kimse asla Müslüman olamaz; bunlardan birine bile inanmamak, kişiyi İslâm dairesinin dışına çıkarır. Bundan dolayıdır ki, İslâm, kendinden önceki İlâhî gelenekleri asla dışlayıcı olmamış, onları kucaklamış, ... onların mensuplarını Ehl-i Kitap olarak telâkki etmiş, kendilerine ona göre davranmıştır...İslâm, temel bir doktrin olarak Musevîlik ve Hıristiyanlık gibi dinleri Kitabî dinler ve onların müntesiplerini Ehl-i Kitap olarak telâkki ederek, müşrikler ve din-tanımazlar karşısında onlara ayrı bir yer verdi. Kur'an-ı Kerim'deki ilgili âyetlere baktığımızda da göreceğimiz üzere, onlara gayet yumuşak yaklaştı. Şirk ve din-tanımazlık karşısında onların da İslâm ile olan itikadî ittifakları, elbette bu yumuşak yaklaşımın en önemli sebebiydi. Çünkü Musevîliğin ve Hıristiyanlığın başındaki isimler olan Hz. Musa ve Hz. İsa (Allah'ın selâmı üzerlerine olsun), İslâm'ın da Hz. Muhammed (s.a.s.) gibi kendilerine peygamber olarak inanılmasını emrettiği iki büyük peygamberdi. Onlara verilen Tevrat ve İncil de, Kur'an gibi, Müslüman olmak için kendilerine inanılması gereken iki İlâhî Kitap'tı...bu üç din arasındaki bahis mevzuu ortak temel, daha başta İslâm ve Müslümanlar ile Musevîler ve Hıristiyanlar arasında ortak paydaları teşkil etmiş ve Musevîlerin ve Hıristiyanların İslâm nazarında apayrı bir yere sahip bulunmalarının ana sebebi olmuştur"


Gülen daha da ileri giderek  Hz. İsa’nın annesinin, Hz. Meryem ve babasının, haşa, Hz. Muhammed olarak bu dünyada olmuş bir nikahlanma gibi anlatarak dinlerarası diyalog çerçevesinde Hıristiyanlığı ve İslâmı “evlendirmeye” yönelik bir girişimde bulunuyor (Bu konunun detaylı anlatıldığı sayfamızı okumak için lütfen TIKLAYIN).


Gülen cemaatinin Hıristiyanlığa sempatisi Said-i Nursi'nin risalelerinde pek çok yerde ifade ettiği Hıristiyanlarla yakınlaşma, kaynaşma ve ittifak öğütlerine dayanmaktadır:


Müslümanlık – Hıristiyanlık ittifakını bozmaya çalışanlara karşı üç zümre; Nurcular, Hıristiyan ruhaniler ve misyonerler uyanık olmalıdır.” (Emirdağ Lahikası I, s. 1712, Tarihçe–i Hayat, s.434’den nakleden Prof. Dr. Yumni Sezen, Dinlerarası Diyalog İhaneti, Kelam Yayınları)
Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak.” (Lem’alar,111,141)


“…Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükünet ve müsalaha bulacağına (barış bulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırkbeş sene evvel olan müddeayı isbat ediyor, kuvvetli şahit olur.” (Tarihçe– Hayat , 88, Arabi Hutba–i Şamiye Eserini tercümesi / Birinci Kelime / Haşiye, İçtima–i Reçeteler II/101, Arabi Hutbe–i Şamiye Eserinin Tercümesi / Birinci Kelime/Haşiye).


KUR'AN BUNLARA SAKIN UYMAYIN DİYOR


Şimdi yazımızın başında bahsettiğimiz Ilımlı İslam'a geri dönelim. Gülen cemaatinin en önemli akademik kurumu olan Fatih Üniversitesi’nin Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ile İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümleri, 2006 yılında düzenledikleri bir uluslar arası konferans için TÜBİTAK’tan mali katkı isteme gerekçesinde şu ifadelere yer veriyorlar: “Aslında, Avrupa ve Asya’nın arasında, karşısında ve ötesindeki Türkiye (ve özellikle İstanbul), ılımlı İslâmi eğitim misyonu ve ulusal sınırları aşan gelecek görüşü ile Fatih Üniversitesi ve Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ile İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerini oluşturan uluslar arası eğitim kadrosu bu görev için çok uygundur.


Bakın Kur'an bunu nasıl haber vermiş:


Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. Sizden kim onları gönül dostu edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. (Maide 51)


Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmaz. De ki: “Allah’ın kılavuzluğu, erdirici kılavuzluğun ta kendisidir. ” İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir dostun/destekçin olur ne de bir yardımcın. (Bakara 120)


Bu iki ayet birlikte mütalaa edildiğinde Kur’an’ın mucizevi yönü bir kez daha görülüyor. Kur’an Müslümanları uyarıyor ve Yahudiler ile Hıristiyanların İslam dinine hiçbir zaman olumlu bakmayacaklarını, gelecekte Siyonist-Haçlı ittifakının kurulacağını bazı Müslümanların onlara destek çıkacağını öngörüyor. Bu arada bir inanılmaz mucize daha, Yahudi ve Hıristiyanların hangi Müslümanlardan hoşnut olacaklarını da 1400 yıl önce haber veriyor: Onların öz milletlerine uyan İslam yani Ilımlı İslam.


Yararlanılan kaynaklar:


Rıfat Serdaroğlu makalesi 15.06.2011. https://groups.google.com/forum/#!msg/turkdevri/Ode95wvhCDY/X9n4YWbN9HIJ


Aytunç Altındal. Görünmez Kilise ve Protestan İmam - Kaan Turhan / Açık İstihbarat http://www.acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=10223


http://bpakman.wordpress.com/yurdum/musevi-islami-cemaat-iliskileri/garih-gulen-ve-diyalog/


http://bpakman.wordpress.com/yurdum/musevi-islami-cemaat-iliskileri/


http://bpakman.wordpress.com/yurdum/musevi-islami-cemaat-iliskileri/garih-gulen-ve-diyalog/gulene-yahudi-vekaleti/


Aytunç ALTINDAL. Gül ve Haç Kardeşliği. Alfa Basım Yayın. İstanbul Nisan 2007.


Fethullah Gülen Web Sitesi http://tr.fgulen.com/content/view/16939/11/


Zaman, “Dünya Barışı İçin” adlı M. Erişen ve M. Ermek’in haberi, 10 Şubat 1998


Prof.Dr. Mehmet BAYRAKDAR. islami Araştırmalar Dergisi 20. cilt – 3. sayı. 2007 http://bit.ly/1i7tAuQ



Dinlerarası Diyalog İhaneti / Dini - Psikolojik - Sosyolojik Tahlili. Prof. Dr. Yümni Sezen. Kelam Yayınları 2006.



Bülent Pakman. Haziran 2011. Son güncelleme Mart 2014. İzin alınmadan ve aktif link verilmeden alıntılanamaz.


DİNLER ARASI DİYALOG, ILIMLI İSLAM ve TÜRKİYE ÜZERİNE OYNANAN OYUNLAR  İLE İLGİLİ SAYFALARIMIZ



Facebook Widgets

mekke 008Bülent Pakman kimdir    http://bpakman.wordpress.com/pakman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder